DÜŞÜNCELER-YAZILAR

08.12.2019 
YILAN HİKAYESİNE DONEN DAVAM

Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Adalet ve ME Bakanı, Sayın MEB YDK Başkanı,
Sayın Hâkim, Sayın Savcı, Sayın Vicdan Sahibi, Sayın İlgili, Sayın Kamu...

2008 yılında memuriyetten çıkarılmam ile sonuçlanan davam, 2013 Nisan ayında Danıstay 12. Dairesi tarafından lehime bozulduğundan itibaren, MEB’in son itirazı sebebi ile tekrar 12. Dairesine geldikten sonra, gelişmeler neticesinde en son olarak gönderildiği 16. ve 5. Daireden tekrar  12. Dairenize dönmüştür ve sonuç aşamasında tekrar 12. Dairesine donerek, "davayı tekrar lehime kazandığım" icin, yerel mahkeme İstanbul 3. İdare mahkemesine gönderilmiş bir müddet daha burada bekledikten sonra burada da lehime döndüğü için tekrar eski görev yerime atanmis oldum. Aradan onca zaman geçtikten sonra.
Ancak bir hafta sonra, MEB YDK yeniden dosya açarak ancak eski içerikle, (isimi gücümü bırakıp memuriyete döndurdukten 5. Gün sonra) tekrar görevden almıstır. Tabi ki, avukatım ile yeniden davamızı actik. Sendikam karara şerh koydu ve kararin ve uygulamanın doğru olmadığını da açıkça ifade ettiği yazısını bildirmistir.
Sonuçta bu olayda iki yıl evvel gerceklesti. Bu aşamada belirtmek isterim, yazık ki, 11 yıllık ve hala da devam eden bu haksız durum asagidaki gibidir.

Davam ile ilgili olarak iddia konusunda, Davalı M.E. B.’NIN maddi delili olan ve benim devam durumunda yok sayılmamın kanıtı olabilen Ders Defteri ve Öğretmen Nöbet Defterlerinin incelenmesini istiyorum. Görülecektir ki, nöbet defterinde benimle ilgili tüm konuların tek ve aynı kalemle ve aynı gün (yazının giderek bozulmasından) alelacele yazıldığı anlaşılacaktır. Hatta öyle ki, bir hızla yazıldığı için önce Cumartesi ve Pazar Günleri dahi yok yazılmış olduğum görülecektir. Bu durumun tarafımdan fark edilip, ilgili Müdür Yardımcısına söylendiğinde de, telaşla Cumartesi ve Pazar günlerinin üzerleri yine aynı kalemle çizilmiştir. Bu durum benimle ilgili bir devamlılık durum tespitinin olmadığının kanıtıdır. Hatta mahkemeye de durumu bildirdik. Cevap, "Sehven olmuştur." Bu durumda o sehven olmuş günler için oluşturulmuş deliller ne oluyor? Daha da acısı, sonradan sehven yazılmış günlerin yerine koyduğunuz geriye doğru yoklamaları nasıl aciklayacaksiniz? Hangi akıl ve edeple bu iş yapilabilmistir?

Yıl Sonunda, Seminer zamanlarında iddia edildiği üzere aralıksız 10 gün EHEM ‘E gelmediğim ise asılsızdır. Bu konuda ilk savunmamda da, bildirdiğim fakat dikkate alınmadığı üzere şahitlerim mevcuttur. Ancak şimdi, delil olup olamayacağını bilmediğim bir sohbetin (internet sosyal paylaşım sitesinde) meslektaşım Şuur Hanım ile (aynı dönem, aynı branşta EHEM’de çalışıyorduk) benim konum ve o yılsonu yapmış olunduğu iddia edilen seminer hakkındaki görüşmemizde  “böyle bir seminer hatırlamadığını“ yazdığı bu görüşmemizin ekrandan çekilmiş bir resmi bulunmaktadır elimde.

EHEM’DE o yılda yılsonu semineri yapılmamıştır esasen. (çapraz bir sorguda hemen açığa çıkacak bir durumdur bu)
EHEM Öğretmenliğimiz sürecinde çalıştığımız yıllar boyunca sadece bir defa Md. Yardımcısı Mustafa MAMUR tarafından seminer gerçekleştirilmiştir.

Benim tam olarak maddi bir delil sunamamamın sevenleri neden biri de gerçekte ortada bir maddi delil olmadığıdır. Cibâli ve Vefâ Liseleri’nde benim dersim ile ilgili bir  “ ders defteri “ yoktur. Ancak ders yaptığım o zaman öğrencim olan kişilere ulaşılabilir. Hâli hazırda ben bir öğrencime ulaşabiliyorum.

Anılan okulların, Kaymakamlık Görev Emrini iptal etmeyen, EHEM İdaresidir.

Devam durum için okullara gittiğimde, puantajımı görevlendirildiğim okullar da (Cibâli ve Vefa Liseleri) kabul etmiyorlardı. Çünkü;
• Dersi iptal ettiklerini ve bu durumda puantajı tutamayacaklarını söylüyorlardı.
• Kendi okulum EHEM’DEN puantaj istediğimde ise “Burada seni gösteremeyiz… Sen bizde değil o okullarda görevli gözüküyorsun.“  diyorlar ve beni gönderiyorlardı. Bu sırada da kullandıkları tabir de, aynen şöyledir: “ Bak keyfine kardeşim… “ 

İlginç Noktalardan biri de,  benim davam bu kadar büyük bir dava olduğu halde, ne İstanbul sürecinde,  ne de Ankara’daki aşamalarda Sendikamdan bir yetkili bulundurulmamıştır, haber verilmemiştir. Yani, burada da, gereken süreç ve yöntemler uygulanmamıştır.

İddia edildiği gibi aralıklarla 27 gün öğretmenlik görevime gitmemişsem,  aralıksız 10 gün de yılsonu seminerinde göreve gelmemişsem, kendi başıma sorgusuz sualsiz bu uygulamayı nasıl gerçekleştirmişim, nasıl yapmışım? Aralardaki süreçlerde işlemesi gereken prosedürler nasıl olmuştur da işlememiştir? Öyle ya, ilk üç gunde mustafi sayılmıyor muyuz?

Yılsonunda bana ne seminer de,  ne de yılsonu sergimizde idare tarafından görev verilmemiştir. İlginçtir, o yıla kadar EHEM bünyesinde olmayan (ve kurs açmak için öğrenci yeter sayısı oluşmasına rağmen, o yıl da, Halk Eğitim Merkezimizde sınıf -  ekip kuramamıştık) ekipleri örneğin benim kurmuş olduğum derneğimin halk dansları gruplarını EHEM adına yıl sonlarında defalarca istemişler ve görev vermişlerdir. O yıllarda bana ulaşabilmişlerdir. Fakat dava konusu tarihlerde, ne hikmetse beni aramamış,  bana ulaşamamışlardır… Ulaşmamışlar, konuşmamışlar ve görev de vermemişlerdir. Çünkü beni o binada istememişlerdir!

EHEM Öğretmeni olarak, yıl içinde ders ve görevimiz gereği salonları istediğimizde, bize türlü mazeretler ile verilmeyen o salonlar, dışarıdan gelen kişilere, ancak aynı sosyal yapının üyeleri olduğu anlaşılan vatandaşlarımıza tüm konforu ile verilebiliyordu. Elbette salonlar ve sahne zaten vatandaşlarımız için. Ancak hiç değilse bizler eğitim öğretim saatlerinde o salon sınıf ve sahneleri kullanabilseydik. Bu ve benzeri açılardan bakıldığında, aleyhime öğretmenlik ve memuriyetle ilgili birçok aşama ve anlamda Mobbing Yasası ihlali de söz konusudur.

Bana ders veremediklerini beyan ediyorlar norm kadrom açısından gereken miktar saat. Oysaki ben, diplomam gereği MEB Sisteminde 8 ayrı derse girebilen bir öğretmenim. Hatta o yıllarda Eminönü İlçesi’nde Ana Dalım olmamasına rağmen Müzik Dersleri eşliği için birinci öncelikli enstrüman olan Piyanoyu çalan 3 ya da 4 öğretmenden biriydim. Branşım ile ilgili ders olmayabilir. Ek Branşım Müzik, Beden Eğitimi vb. derslerde görevlendirilebilirdim. Müzik Öğretmeni açığı olan ilçede bunu akıl edecek bir idareci mi yoktur? Yoksa ortada bir yıldırma bezdirme vb başka bir şey mi olmuştur?

İstenmeyen ve olmayan, olmadığı da yazı ile belgelenen bir göreve, sadece görev yazım ve emrimin düşebilmesi için gereken yazıyı yazmayan bir idarenin, sırf onlardan olmadığım için göreve gelmediğim günler olduğunu iddia ederek ve kendi açıklarını da bir anlamda örtmek için düzmece, anlamsız, akli belge sayılamayacak evraklar ile memuriyetten men cezası almış bulunmaktayım.

Önceki emir iptal edilmediği için kaymakamlık emrince zaten bulunmamam gereken bir yerde neden bulunmadığımı sorgulayan ve bu durumu da memuriyetten men cezası kararına bağlayan bir aklı kabul etmek çok güç.

Başka bir ilginç nokta ise bu kadar uzun bir devamsızlık hali iddiası ve durumu varken, açılması gereken zamanlarda  tarafıma ne bir soru, soruşturma, uyarı, ifade, savunma, müessesi işletilmemiş olmasıdır!

Bir memur göreve 27 gün gelmeyecek, idare ise bu sürecin 1. , 3. , 5. , 10. , 15. , 20. , 25. , 27. Gününün hiçbir aşamasında hiçbir sorumlu yönetici ve kişi ile işlem yapmayacak! 
Bu durum dahi soruşturmanın yanlı olduğunun ve durumun oluşturulduğunun akli kanıtıdır. 

Dava dosyamın tümünü, ancak davamı Danıştay’a götürmeye karar verdiğim aşamada görebildim. Burada gördüğüm ilginç bir durumu da, sunmamın faydalı olacağı kanısındayım. Müfettiş soruyor:      -“Bu iddia edilen durum hakkında öğretmen hakkında delil yok. Delil gönderin.“  Karşılığında o zamanki Md. Vekili şöyle cevap veriyor: -“ Kendisi göreve gelmediği için,  kendisine haber ve görev vermedim.”
Bu sözlerinin yazıldığı kâğıt, hem savunması oluyor Md. Vekilinin, hem de benim için aleyhime bir kanıt! 

Bunu anlamak çok mümkün değil! Adaletin kestiği parmağın acımaması için, gereken pansumanın bu belge olmayacağı çok açık.
Bu süreçte bana muhakkikler 10 küsur yıllık bir memur olduğumu ve hiçbir belge vs olmasa da göreve gelip okulda EHEM’DE durmam gerektiğini bunu bilmek durumunda olduğumu ifade ettiler. (Durup da duvarı mı imzalayacaktım?) Bu durum aslında gerçekten de, muhakkiklerin istedikleri gibi olmuştur. Ben göreve GİTTİM! Ancak imzalayacağım bir belge, bir defter, bir puantaj yoktu. Kaldı ki, (hiçbirinin tarfıma beyan edilmediği) tutanakları dışında bir yasal belge varsa çıkarılmasını ve sunulmasını talep ediyorum. Fakat hiçbir zaman boyle olmadı.

Bu aşamada soruyorum;  herhangi bir evrakın benim yokluğumu kanıtladığı gibi, varlığımı da kanıtlaması gerekmez mi? Zaten gerçekte evrakta tam da, bu sebepten dolayı yok. Sadece kendi aralarında hazırladıkları tutanak ile yokluğumu belgelemek için. Ayrıca bu tutanağın da, tarafıma bilgilendirmemesi dahi benim durumumun gelişi güzel ve yanlı oluşturulduğunu gösterir. Konu ile ilgili olarak o zamanki Md. Baş Yardımcısı Ahmet DUMAN’IN dinlenmesini talep ediyorum.

Sistemde hali hazırda benim durumum ile kıyaslanmayacak derece ağırlıkta suçları kesinleşen öğretmenler olduğunu ve buna rağmen göreve devam edebildiklerini görmek oldukça üzücü.

Seminer zamanı aralıksız olarak 10 gün gitmediğime karşı, EHEM’E gittiğimin şahitleri mevcut ve hâlâ sağlar ve bu şahitlerin ölmeden dinlenmesini istiyorum.  Hatta bu şahitlerden Sayın Sezgin ERGÜL ile bu dava ile ilgili ilk muhakkikim Aziz AKDOĞAN da tanışmış ve Sezgin ERGÜL bu hususu orada belirtmiştir muhakkike, ama dosyamda bunun izine bile rastlamadım. Şahitler: Sezgin E. , Ersan K. 

Bir önemli ve ilginç olan konu da şudur ki; zamanın Eminönü Kaymakamlığı tarafından görevlendirildiğim Salı,  Çarşamba, Perşembe günleri Cibâli Lisesi derslerime, nereden belgelediklerini bilmediğim bir şekilde yalnızca Çarşamba ve Perşembe günleri gitmediğimi iddia, ispat ve beyan ediyorlar. Yani, Salı günleri görevime gitmişim,  dersimi de yapmışım! Bu aşamada, ortada bir puantaj, bir yoklama veya imza kartonu ve ders defteri vs. bir evrak var demektir! Bu türden bir belgenin incelenmesini ve mahkemeye devam durumu tutanaklarının dışında bu türlü bir belgenin gösterilebilmesini talep ediyorum. 

Bu aşamaya kadar bu hususun daha evvelki aşamalarda da belirtmeme rağmen gözden kaçmasını da anlamlı buluyorum. Kaldı ki, iddia ve ispat ettikleri üzere bir memurun, memuriyetten atılmasını gerektiren bir süre kadar, zaten derse gitmeyen bir hain öğretmensem, Salı günü ne diye derse gitmişim? Kaldı ki, bir diğer çelişki de, bu okul aynı zamanda bu tarihlerde dersi yapmayacağını belirten yazısını da yazmıştır. Oysa ayrıca belirtmem gereken bir durum da, dava konusu dönemlerde, derslerine sürekli gittiğim ve ilginçtir hiçbir sorun ve devamsızlık ve başarısızlık olmayan örneğin İstanbul Lisesi gibi bir örnek de, var dava konusu mesaimde. Bu belgeler, bu lisede günü güne tutulmuştur. İstanbul Lisesinde devam devamsızlık durumu, şahsım ve dersim adına, sonradan aleyhime oluşturulan cetvellerle veya tutanaklar ile değil, tam aksine olması gerektiği gibidir. 

Önemli ve ilginç ve bir akli delil ise eğer benim görevim iptal ise;
• Yani görevlendirildiğim okullarda mesaim olmaması gerekiyor ve EHEM’de olmam gerekiyorsa, bu kursların yöneticileri Kurs yöneticiliği vs. parası neden almışlardır? Bu doğru mudur? Olmayan bir kursa yöneticilik ve devamsızlık yapılmaz! Ayrıca, bu kursların iptal olması durumunda, benim ders saatimi dolduramadıkları çok açıktır. Bu durumda onca zaman, bu durumum nasıl ve neden koordine edilmemiştir? Maksat nedir? İddia konusu olan göreve gelmeme durumumun da dışında bir durumdur bu! Ayrıca değerlendirilmelidir.
Bu aşamada aslında ortaya çıkan durum ise eğer bir devamsızlık varsa, ben nerede devamsızlık yapmışım? Ayrıca aslında ortadaki durum öncelikle bir devamsızlık meselesi midir? Yoksa ortada var olan bir durumu kapatmaya çalışmak mıdır idare açısından?

Sonuç olarak:
İddia edildiği gibi 27 gün aralıklı, göreve gitmediğim iddiası düzenlemiştir.
İddia edildiği gibi 10 gün aralıksız göreve gitmediğim asılsızdır. Şahitlerim var. Ve ısrarla dinlenmiyor. Aslında Md. Yardımcıları da buna şahittir. Biraz yardımcı olunursa hatırlayabileceklerdir kanaatindeyim.

İlginç bir durumda (Allahın selameti üzerlerine olsun ama) bu davada sadece ben ceza almış durumdayım.
Son olarak;  Sadece onlar ile aynı görüşte değildim. Bu sebeple bu kurmacayı yasadim. Kaldı ki, hamd olsun, memuriyetten ayrıldıktan sonra da yine mesleğimi yaparak ve mesleğimle ilgili konularda çalışarak mütevazı şartlarda geçindim. Ancak gerçek anlamda bir haksızlık var ve hakkımı da, helal etmiyorum. Kamu oyuna saygılarımla arz ediyorum.
SAYGILARIMLA
Aziz Ali ELYAĞUTU
------------------------------------------------------------------


29.03.2019
MIŞ GİBİ...
Dünya üzerinde varlığınızın istatistik ve ekonomik değerlerde ölçüldüğü günümüzde, varlığnız ve ne olduğunuz, ne kadar olduğunuz işiniz ve o iş karşılığında ne edinebildiğinizle doğru orantılıdır... Ne yazık ki, bunu degiştirecek bir sona da gitmiyoruz. Biliyorum ki, düşünce dünyanızın alt metinlerinde bu gerçeklerle dolaşıyorsunuz hayatınızın içinde. Ben bu önermeme en basit örneğim. Yani bu akıl karışıklığı ve sorularla herkes mi dolaşıyor? Hayır " EDİNENLER " bir kafa karışıklığı içinde değiller. Varsa da bile işte onlar Ferrasini bağışlayan bilgeler oluyorlar. Bu duygu ve düşünce ile başa çıkabilmenin yolu nedir diye soruyorum kendime? ADİL olmak diye cevap veriyorum. Tabi bu cevaplardan yalnızca biri... Bir cevap da varlığınızı temsil eden işinizin içini ne kadar doldurduğunuzdur. Gerçekte ne kadar o iş ve o işin yarattığı fayda ve verimin ederisiniz. Peki işiniz olmadan ne kadar insansınız? Varığınız ile yokluğunuzun arasındaki fark mıdır kendinize duyacağınız saygı, sevgi ve huzur? Ve bunların toplamı mıdır MUTLULUĞUNUZ?
Kıssadan hisse MIŞ GİBİ YAPMAYIN.
Saygılarımla
Aziz Ali Elyağutu
-----------------------------------



06.04.2019
Akıl özgür değilse ve beden öğrenilmiş çaresizliğin dayanılmaz serbestliğini bol keseden yaşıyorsa, "yangın yerindeki sacını tarayan cazibeli yalnızlık", bir sonraki tecavüz veya kullanılmışlıklarının bedellerine, mezarda kıvranarak mı devam eder? Öyle ya... yapacak onca erdemli davranış varken, duyarsızı oynamanın, yenilen onca biberin doğaya salınırken alacagi intikam gibi vereceği bir ders olacaktır var oluş kuralları gereği. 



Akıl ve özgürlük, belli amaca ve egemenliğe dair hareket eden "güç" için her zaman bir tehlike olmuş insanlık tarihi boyunca. Ama her zaman tek de ilacı. Kaldı ki, güç için de, "akıl" gereklidir. Ancak özgür olmayan akıl nedir peki bu durumda?

Hukuk burada devreye girmeli. Yani bunun için var. Herkese ve her keseye. Bunun yolu ancak özgürlükle korunacağı garanti edilmiş bir sistem ve o sistemi yürütenler ile olacaktır.

----------------------------------------------------------   

18.02.2019
     




--------------------------------------------------------------------------------------------
  17.02.2019

      (AAE)


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------


10.02.2019

Halk Dansları (halk oyunları) kültür hayatının müziksel ve görsel envanteridir. Somut olmayan kültür mirasının yaşamın içerisinde süregelen  göstergeleridir.

Düğün gibi geçiş törenleri, ölüm, acı, doğal afet,savaş gibi, (kimi zaman da, yalnız eğlenmek için) hayati olayların betimsel canlandırması ve olayların halk düşünündeki bedensel ifadeleridir.

Bir anlamda geçmişimize açılan arkeoloji kapılardır. Elbette her şey gibi danslarda gelişir değişir var olur, tabi yok da olurlar. Halk Dansları, gerçek anlamda bağları olabilen topluluk olmak için, toplum hayatımızın en doğal tekrarlama pratikleridir. 

Ayrıca, hareket spor ile ortak noktasıdır. Ancak dans ile spor farklı olgulardır.
Öncelikle apayrı amaçlar için yapılırlar. Dansta hareket önce bir iletişim unsuru ardından da estetik akıl ile buluşarak, sanat aşamasına ayrılmıştır.

DOĞRU ANLAM, İÇERİK, NİTELİK İLİŞKİLERİ KURMADAN, ÖYLE İSTEDİĞİMİZ YERİNDEN TUTUP ÇEKİŞTİREBİLECEĞİMİZ, İÇERİĞİNİ, ANLAMINI, ALAN ADI VE KONUSUNU İSTEDİĞİMİZ GİBİ ESNETEBİLECEĞİMİZ BİR OLGU VE VARLIK DEĞİLDİR.
(AAE)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALTERNATİF ART EKOL